04/ PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI: 29.05.2025

“Torosların Uzun Ömrü: 116 Yaşın Arkasındaki Kültürel Kodlar ile Memed Ağa’nın Yaşamı Üzerine Disiplinler arası Bir Bakış ve Ahraz Anne İçin Dijital Dünya”

YÖRÜK KADINLARININ ZAMANLAR ARASI İZLERİ-Y1-4

“Torosların Uzun Ömrü: 116 Yaşın Arkasındaki Kültürel Kodlar ile Memed Ağa’nın Yaşamı Üzerine Disiplinler arası Bir Bakış ve Ahraz Anne İçin Dijital Dünya”

Asıl konuya girmeden, siz okuyucularımı bir anımın ışığında kültürel süreklilik ve uzun ömürlülüğün köklerine doğru bir yolculuğa çıkarayım:

Bu satırlar, 19 Temmuz 1989’da Tekelioğlu Yaylası’nda gerçekleşen ve organizasyonunda yer aldığım Yörük Şenlikleri’nin canlı bir tasviridir. O dönemde yayınlamakta olduğum İçel Kültürü dergisinde (Sayı 9, 1989, s. 25-27) yer alan bu anı, Mersin’in (o zamanki adıyla İçel) sosyo-kültürel dokusuna dair bir anlık görüntü sunarken, bugün çok daha derin bir anlam taşıyor. Bu şenlik, sadece yeniden canlandırılan bir geleneğin kutlanması değil, aynı zamanda Toroslar’ın kültürel kodlarını, göçer yaşamın dinamiklerini ve bu coğrafyaya özgü insan hikayelerini doğrudan sahnesinde barındıran bir mikrokozmostu.

Burada karşılaştığım Mehmet Dudaklı’nın (d. 1899) bana anlattığı, aynı adı taşıyan babası 116 yaşındaki Mehmet Dudaklı’nın olağanüstü öyküsü, bu makalemin merkezindeki “Torosların Uzun Ömrü” fenomenini somutlaştıran canlı bir başlangıç noktasıdır. Dudaklıların hikayesi – Antalya’dan göç, Koraş Köyü’nde kök salma, muazzam bir hayvan sürüsüne (5-6 belik mal -her belik 400 hayvan) sahip olma, geniş aile yapısı (4 eş, 20 çocuk, 500’ü aşan soy) ve nihayet 116 yıllık bir ömür – Toros yaylalarının yaşam tarzı, genetik miras, sosyal örgütlenme ve çevresel adaptasyonun nasıl olağanüstü bir uzun ömür potansiyeli barındırdığının çarpıcı bir örneğidir. Bu anı, “Memed Ağa” (Baba Mehmet Dudaklı) figürünü anlamak için bize ilk elden, kişisel bir kapı aralamaktadır.

Şenlikteki diğer unsurlar – kamu kurumları ile yörüklerin buluşması, sorunların dile getirilmesi, halk oyunları, karakucak güreşleri, kurban kesimi, geleneksel yemekler (sıkma), yayık ayranı, keçi sürüleri ve yayla çiçeklerinin kokusu – ise bu uzun ömürlülüğün arka planındaki kültürel, sosyal ve ekolojik bağlamı canlı bir şekilde resmediyor. Keşefli oymağının ve diğer yörük gruplarının (Erdemli, Mersin, Tarsus) yayla yapılanmaları (Bulgar-Bozdoğan Dağları, Alankuyu, Geriz, Gömücek vb.) ve iskân köyleri (Çarkçılı, Pınarbaşı, Esenli, Nacarlı, Huzurkent) bu yaşam tarzının coğrafi temelini gösterir. “Her obada bir baba bir oğul” düsturu da sosyal yapının sürekliliğine işaret eder.

Bu kişisel tanıklık ve derleme, bugün ele alacağımı belirttiğim “Torosların Uzun Ömrü: 116 Yaşın Arkasındaki Kültürel Kodlar ile Memed Ağa’nın Yaşamı Üzerine Disiplinlerarası Bir Bakış ve Ahraz Anne İçin Dijital Dünya” başlıklı makalemizin çıkış noktasını oluşturuyor. 1989’da kayda geçirilen bu saha notları, bugün disiplinlerarası bir mercekle tekrar incelendiğinde, Toroslardaki uzun ömürlülüğün sadece biyolojik değil, derinlemesine kültürel, tarihsel ve ekolojik köklerine dair paha biçilmez bir başlangıç sunmaktadır. Bu anı, “Memed Ağa”nın 116 yıllık yaşamını anlamlandırmak ve “Ahraz Anne”nin sessiz dünyasını dijital araçlarla nasıl anlatılabileceğimizi düşünmek için bizi o coğrafyanın ruhuna, kokusuna ve sesine doğrudan götüren bir köprü olacaktır.

Gelelim asıl konumuza:

  1. Doğal Beslenme ve Hareketin Biyolojik Matematiği

a.Sadelikteki Zenginlik: Yörüklerin beslenmesi, işlenmemiş ve mevsimsel gıdalara” (keçi sütü, bal, yabani otlar, kepekli ekmek) dayanırdı. Bu, modern "Akdeniz diyeti" ile benzer antioksidan içeriğe sahiptir.

b.Zorunlu Fiziksel Aktivite: Göçer hayat, günde “15-20 bin adım” atmayı gerektirirdi. Bu tempolu yaşam, “kardiyovasküler sağlık ve insülin direnci üzerinde koruyucu etki yaratmış olabilir.

c.Modern Karşılık: Günümüzde "blue zone" (uzun yaşam bölgeleri) olarak bilinen Sardinya veya Okinawa’da da benzer bir "doğal hareket ve beslenme döngüsü" gözlemlendiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

  1. Kültürel Hafıza ve Psikosoyal Dayanıklılık

a.Anlamlı Yaşam: Yörüklerde "üretim ve aidiyet", bireye derin bir yaşam amacı verirdi. Sürüyü yönetmek, çadırı kurmak gibi rutinler, "ikigai" (Japon uzun ömür felsefesi) ile paraleldir.

b.Kolektif Bellek: Memed Ağa’nın 116 yılı, “göç yolları, aşiret çatışmaları ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş” gibi tarihsel dönüm noktalarını içeriyordu. Bu, "kültürel hafızanın bedenselleşmesi" olarak okunabilir.

c.Stres Yönetimi: Doğayla uyumlu yaşam ve ritüellerin (düğün, doğum) toplumsal paylaşımı”, kronik stresi azaltan faktörlerdendi.

  1. Genetik ve Çevre Etkileşimi
  2. Akraba Evliliği Paradoksu: Yörüklerde yaygın akraba evliliği, genetik hastalık riskini artırsa da "pozitif seçilim" (dayanıklı genlerin aktarımı) ile dengelenmiş olabilir.

b.Epigenetik Uyum: Torosların yüksek rakım ve temiz havası, vücuda alınan oksijenin kullanımı stresi azaltarak hücre yenilenmesini destekliyor olabilir.

  1. Sayısal Şüpheler mi, Sözlü Tarihin Gücü mü?

a.Yaş Kaydı Sorunu: 1967’deki nüfus kayıtları eksikliği, 116 yaşın kesinliğini tartışmalı kılsa da Yörüklerde "nesiller arası aktarım" yaşı belirlemede kritikti. Örneğin, "Dedem 5 göç mevsimi önce öldü" gibi doğa temelli hesaplar…

b.Mit ve Gerçek Arasında: Bu tür anlatılar, toplumun "atalara saygı" kültürünü pekiştiren bir işlev görür.

Kültürel Köprü İçin Çağrışımlar

  1. "Toroslar’ın Blue Zone’u – “Mavi Bölgeler” olarak adlandırılan bölgelerde yaşayan insanların genellikle 100 yaşına kadar sağlıklı bir şekilde yaşadıkları görülmektedir" (Önerimdir: Örneğin Mersin Üniversitesi, Yörüklerin beslenme, hareket ve sosyal bağlarını, dünyadaki mavi bölgeler ile karşılaştıran akademik çalışma yaptırabilir).
  2. Nesiller Arası Hafıza Atölyeleri: (Önerimdir: Öncelikle Milli Eğitim, gençlerin Yörük yaşlılarla "göç hikâyeleri ve yemek tarifleri" üzerinden iletişim kurmasına yönelik projeler hazırlayıp yürütebilir).
  3. Epigenetik Araştırma: (Önerimdir: Sağlık Bakanlığı, Yörük DNA’sındaki “uzun ömür genlerinin”, Balkan göçmenleriyle ortaklığının incelenmesi mühimdir -Çünkü, uzun ömür Balkan Türklerinde de görülmektedir.)

Zamana Meydan Okuyan Bir Kültür

Memed Ağa’nın 116 yılı, Yörük kültürünün "doğayla uyum, kolektif bilinç ve anlamlı yaşam" üçlüsünün somut bir yansımasıdır. Modern dünyanın "hızlı tüketim ve yalnızlık" kültürüne karşı, bu hikâye bize şunu hatırlatıyor:

"SAĞLIKLI UZUN ÖMÜR, SADECE BEDENİN DEĞİL, KÜLTÜRÜN DE ZAMANA DİRENİŞİDİR." Belki “Mersin Büyükşehir, belki Milli Eğitim veya Sağlık Bakanlığı “ataların izinde yürüyen dijital nesil" temasıyla gençleri uzun ömürlülerle buluşturma projeleri uygulayabilir.

Netice: Bütün bu bilgilendirmeler kaybolan bir kültürün izinde yürümek olarak yorumlarken, iletişim biçimleri, aile dinamikleri, geleneksel beslenme alışkanlıkları ve toplumsal dayanışma gibi kültürel unsurların iç içe geçtiği bir tablo ortaya çıkarıyor…

Biraz Daha Detay:

1.İşaret Dili ve Engelli Bireylerin Topluma Entegrasyonu

Hikayemizde yer alan "Ahraz olan eşimle işaretlerle anlaştık" ifadesi, “engelli bireylerin aile ve toplum içindeki varlığını normalleştiren bir kültür köprüsü” kuruyor. İşaret dilinin bir iletişim aracı olarak kullanılması, duyma engelli bireylerin sosyal hayata katılımını kolaylaştırırken, "duyan" ve "duymayan" dünyalar arasında empati ve uyum sağlıyor. Bu durum, engelli haklarına dair farkındalığın yanı sıra, kültürün "farklılıkları kucaklayan" bir yapıya evrildiğini gösteriyor.

2.Aile İçi Dayanışma ve Kuşaklararası İlişkiler

"İlk hamileliğimi kaynanama söyledim" cümlesi, geleneksel aile yapılarında "büyüklerin söz hakkına" verilen önemi yansıtıyor. Hamilelik gibi kişisel bir haberi öncelikle kaynanayla paylaşmak, toplumda "aile bağlarının bireysel deneyimlerin önünde tutulduğu" bir kültürel kod olarak okunabilir. Bu, genç kuşakla yaşlı kuşak arasında bir güven ve saygı köprüsü kurarken, aynı zamanda kolektif bir mutluluğun paylaşımını vurguluyor.

  1. Gebelik ve Kültürel Beslenme Ritüelleri

"Aşermem oldu. Canım domates, karpuz ve et istedi. Bulduğumu yedim" ifadeleri, “hamilelik sürecinin kültürel bağlamla nasıl şekillendiğini” gösteriyor. Domates ve karpuz gibi yaz sebze-meyveleri, Akdeniz veya Orta Doğu mutfağının tipik öğeleri olarak coğrafi bir köprü işlevi görürken, et tüketimi protein ihtiyacının ötesinde (örneğin Anadolu'da "kan yapar" inancıyla geleneksel beslenme anlayışına işaret ediyor. "Bulduğumu yedim" sözü ise kaynaklara erişimdeki mütevazılık veya pratiklikle, toplumun hamile kadınlara yönelik destek mekanizmalarını sorgulatıyor: Komşuların, akrabaların bu süreçteki rolü; ne kadar aktif?

  1. Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Kadın Deneyimleri

Metnin tamamı kadınların bedensel ve duygusal deneyimlerinin aile içinde nasıl paylaşıldığına dair ipuçları veriyor. Hamileliğin kaynanayla paylaşılması, erkeğin (eşin) iletişimde "aracı" olmaması, kadın dayanışmasının ön planda olduğu bir kültürel zemine işaret edebilir. Ancak bu durum, aynı zamanda erkeğin sürece dair sorumluluk algısının sorgulanması gereken bir noktayı da işaret ediyor: İşaret diliyle kurulan iletişim, eşin duygusal sürece ne kadar dahil olduğunu nasıl şekillendiriyor?

  1. Yoksunluklar ve Kültürel Adaptasyon

"Bulduğumu yedim" ifadesi, “kaynak kısıtlamaları karşısında kültürel pratiklerin nasıl uyum sağladığını” gösteren bir köprüdür. Aşermenin biyolojik bir ihtiyaç olmasının yanı sıra, toplumda "hamile kadının isteklerinin karşılanması"na dair beklentilerle çelişebilir. Bu çelişki, ekonomik koşulların geleneksel ritüelleri nasıl dönüştürdüğünü veya kadının fedakârlık rolünü nasıl pekiştirdiğini de ortaya koyabilir.

Sonuç: Yörük kadınlarından derleyerek elde ettiğimiz veriler üzerinden yürüttüğümüz bu analiz, toplumun birbirine temas etmeyen katmanları arasında kültürün kurduğu görünmez köprüleri ortaya koyuyor. Birkaçını ele alalım:

Engellilik ve iletişim: Kuşaklararası bağlar, beslenme ritüelleri, toplumsal cinsiyet rolleri ve ekonomik gerçeklikler… Her unsur, bu köprülerin hayatı nasıl birbirine bağladığını gösterirken, kritik soruları da beraberinde getiriyor:

Görünürlük ve Dijital Eşikler: İşaret diliyle kurulan aile içi iletişim, yüz yüze dayanışmanın gücünü yansıtıyor. Peki, bu samimi bağlar, internet dünyasında (sosyal medya, e-devlet) engelliler için yeterli erişimi sağlıyor mu?

Kuşaklararası Dijital Bağlar: Hamilelik gibi özel haberlerin önce büyüklerle paylaşılması, geleneksel aile hiyerarşisini güçlendirir. Ancak bu bilgi akışı, Sosyal Medya grupları veya video görüşmeleriyle değişiyor mu? Yaşlılar dijital uçurumda geride kalıyor mu?

Geleneklerin Teknolojiyle Sınavı: "Aşerme" ve "bulduğunu yeme" kültürü, hamileliğin gerçeklerini yansıtır. Fakat e-ticaret uygulamaları, kırsaldaki bir Yörük kadınının ihtiyacına cevap verebiliyor mu? Sosyal medya, komşu dayanışmasının yerini alıyor mu?

Toplumsal Cinsiyetin Dijital Yansıması: Kadın dayanışmasının öne çıktığı bu deneyimler, annelik forumları veya kadın gruplarında nasıl karşılık buluyor? Erkekler, dijital ebeveynlik araçlarıyla sürece dahil olabiliyor mu?

Ekonomi ve Teknoloji Eşitsizliği: "Bulduğunu yeme" pratiği, kaynak kıtlığının yansımasıdır. Bu durum, internet erişimi olmayan Yörük kadınlarının dezavantajını nasıl etkiliyor? Örneğin, Sosyal yardım uygulamaları onlara ulaşabiliyor mu?

Özünde: Bu kültürel köprüler (işaret dili, aile bağları, komşuluk), insani değerleri taşır. Dijital dünya ise bu köprüleri ya güçlendirir (sosyal medya dayanışması, erişilebilir uygulamalar) ya da zayıflatır (teknolojiye erişememe, kuşak uçurumu gibi).

Asıl soru: "Bu insani bağları korumak için teknoloji nasıl daha iyi kullanılabilir?"

NOT: Bir önceki yazımda büyük bir proje önerim olduğunu ve iş insanlarının bu projeyi incelemesini önermiştim. Proje fikri, Mersin’de bir kuruluşumuz tarafından incelenmek üzere alınmıştır. Geri dönüşüm gerçekleştiğinde paylaşılacaktır.

02 Haziran 2025. PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI-5

YÖRÜK KADINLARININ ZAMANLAR ARASI İZLERİ: Y1-5: “Karşıt Zamanlar: Dijital Çağın Kadınlarına Yörük Bir Ninenin Sessiz Tanıklığı…”

Yükleniyor...
Yükleniyor...