Son Yörükler

YÖRÜK -TÜRKMEN ÜZERİNE GÖRÜŞLER VE İÇEL'DE SON YÖRÜKLER

YÖRÜK -TÜRKMEN ÜZERİNE GÖRÜŞLER VE İÇEL'DE SON YÖRÜKLER

Hilmi Dulkadir

Yörüklerle Türkmenler etnik bakından aynı unsurlar ise de, bunlar bölgeye geliş ve yerleşiş tarihlerindeki ayrılık ve bununla ilgili olarak bugün beliren ağız ayrılıkları dolayısıyle ilk bakışta biribirinden başka özellikler gösteren iki değişik etnik zümre imiş gibi karşımıza çıkarlar.1

Değerli edebiyat tarihcimiz Prof. Dr. Faruk Sümer’in Oğuzlarla ilgili geniş araştırmasında Oğuzların eski deyimle tarifi müteradifi yani eş anlamı (TÜRKMEN) olarak verilmiştir.

Yine merhum Ali Rıza Yalgın’ın Güney Anadolu’daki oldukça yaygın bir alan incelemesini ihtiva eden araştırmasının adı da (Cenupta Türkmen Oymakları) dır.

Dikkat edilirse bir çok araştırmada da Türmen deyimi yaygın olarak kullanılıyor.

Bu kavram kargaşasına ( Yörükler) de dahildir.

Yani bazılarına göre Oğuz - Türmen - Yörük deyimleri aşağı yukarı aynı kasdı ifade ediyor gibi bir kanaat var.

Kaynak taramaları ve gözleme dayanan araştırmalarımızın verdiği sonuç bunların temelinde önemli yanlışlıklar bulunduğu noktasındadır.2

Oğuzların, islamiyeti kabulden sonra Türkmen lakabını almalarını ve Anadolu’ya gelişlerinde diğer göçebe Türk unsurları ile birlikte hareket ettiklerini göz önünde tutan bazı müellifler, “yörük" kelimesi ile “Türkmen” kelimesinin aynı manada kullanıldığına işaret etmişlerdir (M. Fuad Köprülü, Türkiye Tarihi, İstanbul, 1923, s. 146 v. dd.; Tayyip Gökbilgin, Rumeli’de yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fatihân, İstanbul 1957, V. s. 5 vd.).

Nitekim Anadolu’da yörük ve Türkmen olarak adlandırılan Türk aşiretlerinin hayat tarzları ve etnik durumları, bu iki isim altındaki aşiretlerin aynı olduklarını göstermektedir. Devrin kaynakları da bunu te’yid eder. Aşık Paşa-zade’nin Tevarih-i Al-i Osman (İstanbul, 1332, s. 56, 74)’ nda “göçer Türkman ve Tatar”, “Göçer evli Türk” ve bir başka yerinde de: “Şimdiki halde Rum’da olan Tatar ve Türkman ol taifedendür” şeklindeki sözlerine bakılarak yörüklerin de bunların arasında yer aldıkları söylenebilir.3

XI. yüzyılın başlarında Oğuzların Müslümanlığı kabul ettikleri ve Türkmen adını aldıkları görülür. Buna göre Anadolu’nun ilk Türk -Müslüman halkını teşkil edenlerin 1071 Malazgirt savaşı ile Oğuzlar, dolayısıyla çoğunluğu göçebe olan Türkmenler olduğu anlaşılmaktadır. Bir düşünceye göre Müslümanlar, Müslüman Oğuzlara “Müslüman Türk” anlamına “Türkmen” demişlerdir. Bazılarına göre kelime Türk+İman (İbn Kesir, Mehmet Neşri), Caferoğlu “ bazılarına göre ise Türk+İman’dan türemiştir, sonuncusu en doğru olanıdır” der. “Man” Türkçede büyüklük ifadesinde kullanılır. Örneğin “kocaman“ da olduğu gibi. Buna göre Türkmen kelimesi, Türkman’dan geldi ise "Büyük Türk" anlamına gelmek üzere verilen bir isimdir. Oğuz ve Türkmen adlarının aynı olduğuna ilk defa Kaşgarlı Mahmut’da rastlanılmaktadır. Türkmen kelimesinin ise Türk men’den geldiği yine Divanü Lügat-it Türk‘de belirtilmekte ve “sen kimsin” anlamında olan “kim sen” e “Türk men” yani “Ben Türküm” şeklinde cevap verilir denmektedir.4

XVI. asra ait kaynaklara göre, Yörük ve Türkmen adlarıyle anılan Anadolu’daki Türk aşiretleri umumiyetle muhtelif uluslar (iller)’a ayrılmış bir halde bulunuyorlar. Ayrı ayrı bölgelerde yaşayan ve az çok farklı bir içtimai seviyede bulunan bu illerin, aynı zamanda hususi birer maziye de sahip oldukları anlaşılmaktadır. Dış âmillerin bu iller üzerinde henüz kat’î tesirlerini yapamamış olduğu bir devirde bunların kabilevi teşkilatlarının mürekkep bir manzara arz ettiği görülmekte ve dahili büyüklerine ait idari, askeri ve dini gibi bazı müesseselerin mevcudiyetine tesadüf edilmektedir.5

(Yörük) le (Türkmen) in aynı etnik zümreye alem olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Arşiv vesikalarında bu iki kelime müteradif, eş manalı olarak kullanılıyor: Türkman-ı Haleb, Yörükân-ı Halep... ilh (Ahmet Refik, A. T. A., F. Sümer, Türkiyat, X, 155) Ayrıca “ Vamberi yörükler arasında rastlanan kabile adlarının orta Asya’da Türkmenler arasında mevcut bulunduğunu göstermektedir’ (Tayyıp Gökbilgin a. g. e. Sf. 6)6

Şimdi gelelim Türkmen deyimi ile tanımına.

Mevcut kaynaklar bu sözcüğün Türk sözcüğünden üretildiğinde ittifak halindedir. Yalnız (Men) eki için görüşler farklı.

Bazı kaynaklar bunu Türk sözcüğüne Farsça (benzer) anlamındaki manende sözcüğün eklenmesi suretiyle Türke benzer anlamda: bazı kaynaklar ise İslamiyeti ilk kabul eden Türkler içini Türk sözcüğüne (iman) sözcüğünün eklenmesi suretiyle Türki- iman dendiğini, zaman içinde bunun Türkmen’e dönüştüğünü iddia veya tahmin ederler.

Bu iki tahmin veye iddianın birisi etnik (kavmi) değere, diğeri ise inanç değerine dayanır.

Bize göre bunun her ikisi de birlikte doğrudur. Yani Türkmen deyiminde ne etnik (kavmi) kasdı, ne de inanç kastını reddetmek mümkün değil7.

NETİCE

a) Yörük

Tarihi bilgiye ve belgeye gerek olmadığı için önce (Yörük) deyimi üzerinde duralım.

Çokları bu deyimi etnik (kavmi) anlamında kullanılıyor.

Yörük deyiminin etnik özelliği yoktur. Bu bir yaşama biçimidir.

Geçimi tamamen hayvancılığa bağlı, kışı sahil veya ılıman iklimde, yazı yaylada geçiren konar-göçer topluluklara “yörük” denir.Bu sözcüğün yörümek - yürümekten çıktığı yolunda tahminler de vardır. Gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur. Geçimi hayvancılığa bağlı olmakla beraber yüksek rakımlı bölgelerde yaşayan insanlar için bu deyim kullanılmaz.

Örneğin Akdeniz sahillerinde yaşayan Boynuinceli oymağının yaşantısı yörük yaşantısıdır ve bunlar bölgede yani yaşadıkları bölgede Boynuinceli yörüğü diye tanımlanır.

Halbuki aynı oymağın Kırşehir bölgesinde yaşayan hayli kalabalık bir bölüğü yörük olarak tanımlanmaz.

Yine Akdeniz sahillerinde kışlayan salurlular vardır. Bunlar yörük yaşantısını sürdürür ve öyle isimlendirirler.

Halbuki aynı boydan Karaman, Karapınar, Kadıhanı bölgesinde köyleşmiş bölükleri vardır. Ama bunlar Konar - göçer olmadıkları için yörük olarak tanımlanmazlar.

Konar - göçerlikten kısmen çıkmış, yarı yerleşik hale gelmiş olanlar vardır. Bunlar kışın köy kimliğindeki yurtlarında oturur, yaz aylarında ise yakın mesafedeki yaylaya çıkarlar. Bunların hem kışlıkları, hem de yaylakları ya kendi mülkleridir, ya da devletçe intifa hakkı tanınmış, tasarrufa yetkili oldukları tahsisli yerderdir. Bunlar da bazen kendi oymak adlarıyla, bazan köylerinin ismiyle anılırlar. Örneğin Mut’taki Hacıahmetli, Köselerli yörükler gibi.

Bu olgu Türkiye genelinde böyledir. Doğu ve Güneydoğudaki konar göçerler için kullanılan (Aşiret) deyiminin, yaşantıyı kasdeden Anadolu’nun diğer yerlerindeki karşılığı yörük’tür. Bunun ne Türk ne de Türkmen deyimi ile ilgisi yoktur.8

b) Türkmen

Oğuzların 24 boy’dan oluştuğunu bildiren Ebulgazi Bahadır Han, Türkmenleri bu yirmi dört boyun dışında bir kavim olarak bildirir ve der ki (“Sultan Mahmut Gaznevi’nin babası Sebük Tekin Kayı boyundan idi. Kendisini Türkmenler esir edip tacire sattılar” - Şecerei Terakime).

Ama aynı bölümde Mavraünnehre inen Türkmenlere, Taciklerin Türk dediklerini, beş altı nesil sonra ise bunların (yere - suya)çekip simalarının değiştiğini, bundan dolayı da Türk’e benzer anlamında Türkmanend dendiğini belirtir.

Prof. Faruk Sümer: Mukaddesiye atfen; Mirki kasabası ile Balasgun arasında Türmen adlı bir kavmin yaşadığını bildirir. (Oğuzlar s. 28)

Yine Prof. Faruk Sümer, mukaddesinin tespitlerine dayanarak (“Böylece bu Türkmenlerin Oğuzlar’dan ayrı kavmi bir teşekkül olduğu görülür”) der.

Bütün bunlar göstermektedir ki:

1. Oğuzlar’dan bir Türk kavmi vardır ve Türkmen deyimi bu kavim kullanılmştır.

2. Müslümanlığı ilk kabul eden Türkleri diğer ve Müslüman olmayan Türk boylarından ayırmak için bunlara Türkmen denilmiştir.

Ve nihayet bütün Oğuz boyları için Türkmen deyimi tanımının kullanılması yanlıştır.

İÇEL'DE SON YÖRÜKLER

İçel'in Gülnar ilçesinde yaşamakla birlikte her yıl bu ilçenin sınırlarında kışlayan Sarıkeçili oymağından habersiz bir grup genç gazeteci ilk defa farkettikleri bu oymak hakkında özetle şunları söylemişlerdir:

Taşeli'de ve Anamur'dan Erdemli'ye kadar uzanan şeritte kışlıyor, yazları Gülnar, Mut, Karaman, Konya'dan geçerek Seydişehir'e kadar uzanıyorlar. Evet yıl 1986, yirmi birinci yüzyıla uzanan dünyanın Türkiyesinde...

Sarıkeçililer; 200 den fazla aile, 1800 e yakın nüfus her kış ve her yaz sürekli ve devamlı göçüyorlar. Develeri, at ve eşekleri ile keçi ve koyun sürülerini önlerine katıp sahilden yaylaya, yayladan sahile göçüyorlar.

Yüz yıllardır süre gelen bir geleneğin, bir toplumsal yaşam biçiminin son örneği olarak Sarıkeçililer, göçerler tıpkı ataları gibi göçüyorlar, göçüyorlar. Yaylanın bu mert dürüst, konuksever çalışkan, dayanıklı, cesur insanları. Bizim insanlarımız. Siyah kıl çadırlarında konaklıyarak, çıra ve fener ışığında aydınlanarak geceleri, ocakla ısınarak kışın ve yaşamları için gerekli her şeyi her zaman yanlarında taşıyarak.

21. Yüzyılın Türkiyesinde bir Sarıkeçililer var. Taşelinin yaylasında, sahilinde, Gülnar'da bir Sarıkeçililer var. Onlar ki kadınları göçerken doğuran, tıpkı yüzyıllar öncesi gibi, onlar ki doğumlarda ana kaybetmenin evlat kaybetmenin acısını çok iyi, yürekten bilirler. Ne nüfus planlaması bilirler ne de nüfus cüzdanı. Nüfusa bile kaydolmadan doğan ve ölenleri çoktur. Okul nedir bilmezler, onların çocukları okula gitmez gidemezler. Konakladıkları yerler otlak ve meralar için fahiş ücretler öderler. Bizim diyecekleri toprakları ve başlarını sokacakları damları yoktur. Yerleştirilme vaatleri ile kandırılmışlar, dolandırılmışlardır bir çok kez milyonlarca alınteri ütülmüşler aldatılmışlar.

Her baharda Gülnar'dan geçerler sessizce, her kış Gülnar'ın sahillerinde konaklayan işte onlar' işte Sarı Keçililer9.

Sarıkeçililerle, hazırlık döneminden başlıyarak göçlerini takip edebilme imkanını bulduk.

Aşiretin erkekleri göç başlamadan birkaç gün veya bir hafta önce bir araya gelerek göç gününü kararlaştırırlar. Bundan sonra göç hazırlığı başlar.

Her ailenin sürüsü ayrıdır. Fakat bunlar konaklama yerinde birbirine karışabilir. Üstelik davar oldukları için de damgaları yoktur. 1977 yılı baharında Sarıkeçili aşireti ile yaptığımız göçte, konak yerinden sabahleyin erkenden hareketten önce, birbirine karışmış davarları bir iki delikanlı ve kadının birkaç dakikada ayırarak ayrı gruplar haline getirdiklerini gördük. Yörük, aynı renk, aynı cins ve büyüklükte dahi olsa kendi hayvanını gayet iyi tanımaktadır.

Sarıkeçililerin bazı boylarında develer ayrı bir yere sürülmez. Aşiretin bütün fertleri ve yükler bir yerde toplanır, bu topluluğun etrafını develer bir emniyet tedbiri olarak daire biçiminde çevirirler. ve konaklama yerinde geceyi bu şekilde geçirirler. Konaklama yerlerindeki otlaklarda sürülerin üç, dört gün hatta bir hafta kaldıkları olur. Amaç, hayvanların zayıflamamasıdır. Konaklma yeri olarak daima sulak yerler seçilmiştir.

Göç halinde dört, en çok beş saatten fazla gidilmez. Konaklama yerleri buna göre ayarlanmıştır.

Bazı konaklama yerlerinde duruma göre bir günden fazla kalındığı olur.

Konaklama yerlerinden birinde şayet hava bozar da yağmur yağarsa, hemen çadırlar çözülüp kurulur. Yağmur geçmeden göçülmez. Kendi tabirleri ile rezil olmaktan korkulur. Yalnız geçici ve hafif yağmurlarda çadır kurulmaz, yağmurun süreceği tahmin edilirse çadır konaklamasına geçilir. Yağmurda çadırların kurulmasının nedeni, develerdeki yükleri ıslatmamaktır. Yükler hemen çadırların altına alınır. Göç esnasında keklik ve tavşan avı yapılır. Yörük " en güzel av göçerken yapılan avdır." der. Konaklama yeri ve çevresinde kupaylarla (köpeklerle) tavşan avı yapılır. Kupaylarla yapılan av yağmurlu havalarda olur, Zira kupaylar buna alıştırılmıştır10.

Sarıkeçililer'in bütün varlığı deve, davar ve deve sırtında taşınan ev eşyalarıdır. Sabah gün doğmadan çadırlar sökülüp, develere sarılır, öğleye yakın müsait bir alana çadırlar kurulur. Ertesi sabah aynı uygulama yenilenir. Bazı konaklamalar 2 günü bulabiliyor11.

Genellikle göç yolları bellidir. Yolun geçtiği köylerin muhtarlığından geçiş izni alırlar. Her geçtikleri ilçede adamları vardır. Bu vasıta ile sürünün aşısı ve doğum - ölüm gibi işlemleri yapılır.

l985 Nisan'ının 27 sinde bir grup Sarıkeçili ailesinin göçüne karışıp yolculuk yaptık. Nisanın ilk haftasında Gilindire'den yola çıkmışlar, yorgunlar; kadınların yüzlerinde tebessüm yok, ürkek ürkek bakıyorlar insana. Henüz bir yaşına basmamış çocuklar dahi deve sırtına çatılmış bir yük çuvalı içinde, sessiz, masum bakıyorlar yüzümüze...

Kadının biri hamile, eşeğe binmiş, develerin arkasından gidiyor. Önde yine bir eşek üstünde 17 yaşında bir erkek var; her devenin yuları bir öndekinin sırtında bulunan hamuduna bağlanmış böylelikle bir katar oluşturuyor. Arada 8 - 9 - 12 yaşında kız çocukları develer ürküp birbirine dolaşmasın diye sağlı sollu develerin yanında yürüyorlar.

500 m. ileride önümüze bir çadır, sürü ve birkaç deve çıkıyor. Çadırın kenarında yaşlı bir kadın var. Ayağında, altının yırtık olduğu belli olan yün çorap; diz kapağının altına kadar don; üstte entari, beline bağladığı kuşağı arasına uçlarını toplayıp sokmuş; başında fes, iki dolam gümüş sıralı. Kadının boyu 1.70 kadar, cüsseli; "Osmanlı kadını" tabir edilen bir tipi hatılatıyor.

Sarıkeçili kadınının günün her saatinde meşguliyeti vardır. Her göç gününde çadırı o kuracak veya sökecek (eşiyle birlikte), içini düzenleyecek, ekmek atacak (pişirecek), hayvanla gidip en yakın pınardan su getirecek, sonra sürüyü otlatmağa çıkaracak. Zira Sarıkeçililerde eğer genç kız yoksa ikinci sırada sürüyü otlatma görevi kadınındır. Gün yükselirken dönen sürünün varsa sütünü sağacak, bu sütü işleyecek, öğle yemeği yapacak, çamaşırını yıkayacak sonra her göç yerinde kurduğu ıstarının başına geçecek ve çul, çuval dokuyacak. Bütün bunlar bedeni yorgunluğu sağlayan meşguliyetler.

Sarıkeçili genç kızları sürüyü otlatmada birinci derecede görevlidir. Sürülerle ıssız dağlarda, çalılar arasında ıslık çalar, bağırır, bir ürkek ceylan gibi kayadan kayaya atlayarak hayvanları otlatır. Sürüyü yatağa vurdu mu, kendi de uyur. Sair zamanlarında kolunda özeme ve kirmeni dokuyacağı kolanın ipini eğirir.

25 Nisan'da Mut Kızıldağ eteklerinde gecelemeğe kalan Sarıkeçililer'den ayrıldıktan sonra ertesi sabah aynı yere tekrar döndük.

Bir Sarıkeçili kır bekçisiyle konuşuyor. Yanlarına yaklaştım, selam verip ne konuştuklarını ses cihazıma kaydetneğe başladım:

Bir Sarıkeçili yalvarırca bir ifade ile yakınlarda bulunan Mut'un Selamlı Köyü kır bekçisinden bir günlük daha oturma izni ve aşağıdaki Göksu'da hayvanlarının sulanması müsadesini istiyor. Kır bekçisi muhtarlığın "hemen kalkıp göçme kararını" tebliğ ediyor. Sarıkeçili buğün burada kalmağa kararlı ancak hayvanlarının sulanabilmesi için aşağıdaki Göksu boyunda ekinlerin içinden geçecek. Oturmalarına müsade etmeyen muhtarlık ekinler içinden Göksu'ya inmeğe hiç müsade eder mi!..

NETİCE

Sizlere Sarıkeçililerin günlük hayatından bir kesit sundum. Dili, kendilerine has yorumları ile dini inanış ve genel ifadesi ile doğumdan ölüme bütün hayatları son derece dikkat çekicidir. Asya'daki hayatın Anadolu'daki son örneği olan ve şimdi sadece 50 hane kalan tamamen topraksız bu yörüklerin tez elden ilmi metodlarla araştırılması ve Türk kültür hayatına kazandırılması gerekir.

Bunu belirtmek ve her fırsatta hatırlatmak benim için son derece önemli bir görevdir.

1 Dr.Zeynep Korkmaz, Güney-Batı Anadolu Ağızları ses bilgisi-Fonetik Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1956, XXXVII

2 Sıtkı Soylu, '' Oğuzlar ve Türkmenler '' , İK, II / , 24, (Kasım 1992), s. , 4

3 İslam A. yörük mad. , s. ,430

4 Naci Eren, agm, s. , 8771

5 Faruk Demirtaş, '' Bozulus Hakkında '' , AÜDTCFD, VII / 1 (Mart 1949) s. , 29

6 Prof. Dr Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, ( İstanbul 1991 ), s. , 23

7 Sıtkı Soylu, agm, s. , 6

8 Sıtkı Soylu, agm, s . , 5

9GP., 1 / 14, ( 14 Temmuz 1986)

10Naci Eren, Yörük Göçü ıı., TFA, 366, ( Ocak 1979), s., 8881 vd.

11Hilmi Dulkadir, İçel'de Sarıkeçililer, İK 1 / 1, ( Mayıs 1987 ), s., 27

Yorumunuzu Ekleyin

Karsın Kurtuluşunu Anlatan Tarihi Bir Kars Kilimi

Kûfi yazılı, gerçek bir sanat eseri iddiası ile sunduğum bu kilimi, Kars'ın Sarıkamış ilçesinin bir dağ köyünde görüp gün yüzüne çıkardım. Kilimle alakalı, yakın tarihe ışık tutan bir de hikaye derledim ancak henüz yayınlamadım.

32,877 Okunma 3 Yorum 28/07/2011 16:59:12

Mut'ta Bulunan Cönklerden Bektaşi Şairleri

1986-87 yıllarında Mut'ta elde ettiğim cönklerden Bektaşi şairlerine ait şiirlerin yer aldığı bir çalışmam yayın aşamasına gelmiştir. Burada şiirleri (bu sayfada 61 şiir) ve cönklerin sayfalar halinde fotograflarının yayınlanmasını uygun buluyorum

29,186 Okunma 1 Yorum 09/04/2011 04:48:20 23/07/2014 06:13:51

Folklor Çeşitlemeleri

Mersin, aynı zamanda geleneksel kültürümüzü günümüzde bile yaşatabilen nadir yörelerimizdendir. Maddi ve maddi olmayan her türlü geleneksel kültürümüz Mersin Türkmen folkloru içinde yaşamaya devam etmektedir.

27,729 Okunma Henüz yorum yapılmamış 04/04/2011 23:37:16

Yörük Keçileri

Bu derleme,19 Şubat 1993'te Mut Hacınuhlu Köyü Karadağ mevkiinde Sarıkeçili Halim Çelik'le yapılan görüşme sonrası kaleme alınmıştır.

26,098 Okunma Henüz yorum yapılmamış 08/04/2011 21:26:56

Gülek Boğazına Yazık Olmuş!..

Anadolu güneyinde şöyle bir darbımesel vardır: "Din Muhammed dini, boğaz Gülek boğazı"

23,713 Okunma Henüz yorum yapılmamış 17/07/2011 13:05:44

Karac'oğlan Şenlikleri Üzerine

Karacaoğlan konusunda bir "araştırma merkezi”kurmasını bekleriz

20,754 Okunma Henüz yorum yapılmamış 09/04/2011 11:55:17

Çakallı Yörükleri

YÖRÜKLER VE ERDEMLİ -ÇAKALLI YÖRÜKLERİNDE DOKUMALAR

20,370 Okunma Henüz yorum yapılmamış 28/03/2011 23:52:28

Sarıkeçililer

Sarıkeçililer; 250 den fazla aile, 500’ü aşkın nüfus, her kış ve her yaz sürekli ve devamlı göçerler.

20,050 Okunma Henüz yorum yapılmamış 29/03/2011 04:34:46

Tahtacılardan Derlemeler

"Mersin Kızılkaya Köyü Tahtacılarından Derlemeler" Başlığı Altında Aşağıda Yer Alan Yazıda, Orman İşciliğinden Ağaçlara, Tahtacılıktan Aleviliğe Pek Çok Konuda Bilgi Verilmektedir.

18,128 Okunma 1 Yorum 17/04/2011 00:20:06

Mersin’in kurtuluşu

Kurtuluş, Torosları aşan ve sayıları onlarla ifade edlin pekaz bir kuvvetin mücadeleye atılmasıyla başlamış ve Toroslardan kopan bir çığ gibi, Ovaya doğru indikçe büyümüş, gelişmiş, genişlemiş bütün Çukurovalıları içine almış ve birbirine çözülmez bağlarla bağlanan bir bütün olmuştur

17,492 Okunma Henüz yorum yapılmamış 09/04/2011 16:52:47

Yörüklerde El Sanatları

Dokuma sanatı usta - çırak ilişkisi içinde gelişmektedir. Bu durum yanışları bir kalıp halinde hafızalara yerleştirmek suretiyle zamandan kazanmak için gereklidir. Bilinmeyen bir yanışı dokumalarında kullanmazlar

16,137 Okunma Henüz yorum yapılmamış 30/11/-0001 00:00:00

Akıllı Kız (hikaye)

Silifke Kırtıl Köyünde derlediğim bir halk masalı

15,495 Okunma Henüz yorum yapılmamış 10/04/2011 11:31:36

Mersin Köy Seyirlik Oyunları

Biz insanımızı ve onun estetik duygularını, yine onun geliştirdiği bu örneklerden hareketle yeniden değerlendirerek çağdaş bir yorum ve teknikle günümüz şartlarına uygun bir duruma sokmak zorundayız..

15,416 Okunma Henüz yorum yapılmamış 11/04/2011 11:51:20

Alman Yetişkin Eğitimi

F. Almanya’daki yetişkin eğitimi sistemi, bu sistemin nasıl organize ve idare edildiği, yasal dayanağı, finansmanı, katılımcıları ve sistemin içeriği ile ilgili olarak hazırladığım rapor.

15,030 Okunma Henüz yorum yapılmamış 03/04/2011 10:38:50

Mersin'de Düğünler

Oğlan evinin önüne gelen gelinin başına, güvey ve sağdıç tarafından üzüm, leblebi ve para atılır. Bunun bereket getireceğine inanılır

14,430 Okunma Henüz yorum yapılmamış 12/04/2011 21:47:45

Çömelek Elma,Üzüm Kültür Şenliği

İlk kez 1994 yılında yapılan şenlik, her yıl Eylül ayının ilk Cumartesi ve Pazar günü düzenlenmektedir.

14,385 Okunma Henüz yorum yapılmamış 17/04/2011 00:27:54

Kırtıl'da Samah Üzerine Derleme

Kendini gözedeceksin, kötü söz söylemeyip birini kırmayacaksın. Kov kovlama; gıybet eyleme, elinle koymadığını elleme, gözünle görmediğini söyleme, gözünle gördüğünü ettiğinle ört, anırma; döktügünü doldur, eline beline diline sahip ol...

13,640 Okunma 1 Yorum 10/04/2011 11:24:50

Köse İle Dev (masal)

Silifke'nin Kırtıl Köyünde Bahar Gündoğdu'dan derlenen bir halk masalı

12,997 Okunma Henüz yorum yapılmamış 10/04/2011 11:23:53

Zengiltaş (masal)

...Sandığı tutmuş; sandığı tutunca açıverdi miydi, baksa ki bir kız ile oğlan. Ondan sonra o adada, o hocanın kısmeti gelirimiş Hakk taala tarafından. O çocuklar vardı mıydı, ondan sonra kısmetler üç tane inmeye başlamış...

12,480 Okunma Henüz yorum yapılmamış 10/04/2011 11:51:03

Kumaçuru'ndan Derleme (masal)

Saçından kesmiş oğlana vermiş, oğlan cebine katmış. Suyun ortasına varmış, aklına gelmiş. Çıkarıyim bahıyim derkene hadi bakalım suyun içine düşürmüş. Suyun aşağısı da Ali Abbas Hoca'ın gölüne varırımış...

12,243 Okunma Henüz yorum yapılmamış 10/04/2011 11:51:11

Kırk Kulun Anası (Masal)

Oltaları almış, seyirtmiş suyun boyuna varmış. Suya sarkıttı mıydı ip kasılmış, bir çekmiş toskaba.. Toskabıyı almış gelmiş pencereye koymuş.

11,597 Okunma Henüz yorum yapılmamış 10/04/2011 11:35:58

Yükleniyor...